ingiltere tarihi ne demek?

İngiltere, günümüzde Birleşik Krallık içerisinde bir bölgeyi oluşturan ülkedir. Happisburgh, Norfolk'da bulunan çakmak taşı gibi aletler ve ayak izleri İngiltere'de 800.000 yıldan fazla önce yaşanmaya başlandığını göstermiştir.1 Modern insan için ilk kanıt, Kuzeybatı Avrupa'da 1927 yılında Devon, Kents Cavern'de keşfedilen bir çene kemiği olup yaşı 41.000 ila 44.000 arasında olduğu 2011 yılında tekrar belirlenmiştir.2 Devamlı olarak süregelen insan yerleşimi yaklaşık 12.000 yıl önce, son buzul çağının (Buz devrinin) sonunda başlamıştır. Bölgede Orta Taş Çağı, Cilalı Taş Devri, Tunç Çağı gibi dönemlerde bulunan birçok türde kalıntıların yanı sıra, Stonehenge gibi yapıtlar ve Avebury türü anıtlar örnek olarak verilebilmektedir. Demir çağında İngiltere'nin güneyinde, İskoçya'da bulunan Firth of Forth (Haliçi) bölgesinde, Keltler ve Britonların yaşadığı ve aynı zamanda Belgae kabilelerinde ülkenin güney doğusunda yaşamış olduğu bilinmektedir. M.s 43 yılında Roma'nın Britanya fethi başlamış olup dört yüzyıl sürmesine (5. yüzyıla kadar) karşın ülke bu durumdan fazla etkilenmemiştir.

Anglo-Sakson göçü

Britanya'daki Roma yönetiminin çöküşünün ardından 4. yüzyılın ortalarından itibaren, Cermen kabileleri İngiltere'ye yerleşmeye başladı. Toplu olarak "Anglosaksonlar" olarak bilinen bu kabileler; şu anda Danimarka/Almanya sınır bölgesi olan yerden gelen Angluslar, Saksonlar ve Jutland yarımadasından Jütlerdi. 577 yılında gerçekleşen Deorham Muharebesi Anglo-Sakson yönetiminin kurulmasında kritik bir öneme sahipti.3 Sakson paralı askerleri, geç Roma döneminden önce İngiltere'de vardı, ancak ana nüfus akışı muhtemelen beşinci yüzyıldan sonra gerçekleşti. Bu istilaların kesin doğası tam olarak bilinmemektedir; arkeolojik buluntuların eksikliği nedeniyle tarihsel açıklamaların meşruiyeti konusunda şüpheler var. Gildas Sapiens'in 6. yüzyılda yazılan De Excidio et Conquestu Britanniae adlı eserinde, Roma Ordusunun MS 4. yüzyılda Britanya Adası'ndan ayrıldığında yerli Briton halkının; Piktler, kuzeydeki komşuları (bugün İskoçya) ve İskoçlar (bugün İrlanda) tarafından ele geçirildiğini belirtiyor. Britonlar, Saksonları adaya onları püskürtmek için davet ettiler, ancak İskoç ve Piktleri püskürttükten sonra Saksonlar Britonlara karşı döndüler.

Yedi krallığın geleneksel olarak bu Sakson göçmenleri tarafından kurulduğu belirtilmektedir. Güneydoğu'da üç krallık toplanmıştı: Sussex, Kent ve Essex. Orta bölge olan Midlands, Mercia ve Doğu Anglia krallıkları tarafından yönetildi. Mercia Krallığının hükümdarları 500'lerin başlarına kadar uzanıyor. Kuzeyde, Bernicia ve Deira gibi daha önceki iki krallığı birleştiren Northumbria vardı. Sonunda, krallıklara 7. yüzyılda Northumbria ve Mercia, 8. yüzyılda Mercia ve daha sonra 9. yüzyılda Wessex egemen oldu. Northumbria kontrolünü kuzeyde İskoçya'ya, batıda Galler'e kadar genişletti. Ayrıca, ilk güçlü kralı Oswy tarafından Mercia Kralı Penda 655 yılında öldürülerek Mercia itaat altına alındı. Northumbria'nın gücü, Kral Ecgfrith'in Piktler tarafından yenilgiye uğratılıp öldürülmesiyle 685'ten sonra azalmaya başladı. Mercia'nın gücü, 785'ten sonra Anglo-Sakson İngiltere'nin çoğu üzerinde etkisi olan Kral Offa'nın yönetimi altında zirveye ulaştı. Offa'nın 796'daki ölümünden sonra, Wessex'in üstünlüğü, 825'te Ellendun Muharebesi'nde Mercialıları yenmeden önce hakimiyetini Batı'ya doğru Cornwall'a genişleten Egbert'in egemenliğinde kuruldu. Dört yıl sonra, Northumbria Kralı Earned boyun eğdi ve haraç verdi.4

Vikingler

600 ile 900 yılları arasında bölgede iki önemli olaydan bahsetmek gerekmektedir. Bunlardan ilki İrlanda'dan başlayıp adanın kuzeyinden güneyine doğru devam eden Hristiyanlığa geçiştir. Söz konusu gelişme adanın siyasetinde yüzyıllar boyunca önemli olacak Roma Katolik Kilisesinin hâkimiyetinin başlangıcı anlamına gelmektedir. İkinci önemli olay ise 790 yılı civarında başlayan ve 100 yıl kadar devam eden Viking istilasıdır. Kelime anlamı olarak “deniz istilacısı” demek olan Vikingler aslında tek bir gruptan ziyade İsveçli, Norveçli ve Danlı yağmacı gruplardan oluşmaktadır. 14

Anglosakson hakimiyeti sürecinde bölgede irili ufaklı Anglosakson kabile krallıkları egemen olmuştur. Bu krallıklardan Wessex krallığı önce Vikingleri adadan attıktan sonra, 927 yılında diğer küçük krallıkları içine katarak İngiltere Krallığı haline gelmiştir. Viking istilasının adadaki pek çok küçük krallığın yönetici ailelerini yok etmesi ve istilaya karşı birleşme ihtiyacı Britanya adasındaki çok devletli karmaşık yapının İngiltere, Galler ve İskoçya şeklinde üçlü bir devlet yapısında konsolide olmasına imkân tanımıştır.

XI. yüzyıl

İngiltere'nin tarihi, adanın milâttan önce 6000 yılları civarında Avrupa ana küresinden kopmasıyla başlatılmaktadır.

Adanın doğu ve güney kısımlarına yerleşen Anglo-Saksonlar, zamanla kendi hâkimiyetlerini oluşturarak İngiltere'de Anglo-Sakson Kroniği başlattılar. Bu arada Angluslar'ın hâkim olduğu bölgeye Doğu Anglia denildiği gibi adanın tamamı da bu isimle (Angıl-İngil) anılmaya başlandı. Ülkede İngiliz bilincinin oluşmasında etken olan diğer bir gelişme de milâttan sonra VII. yüzyıldan itibaren Roma'dan gelen misyonerlerin etkisiyle başlayan hıristiyanlaştırma faaliyetleri ve kilisenin örgütlenmesidir. Bu arada adada var olan pek çok devlet arasında Wessex Kralı Egbert güçlenerek diğerlerini etrafında topladı. Bu süreç, Ethelred'ten sonra tahta geçen Alfred'in Vikingler'i de mağlûp ederek 886'da bütün İngiltere'nin kralı olduğunun ilân edilmesiyle sonuçlandı. X. yüzyıldan itibaren Norveç ve Danimarka Krallığı da (Vikingler) İngiltere ile ilgilenmeye başladı. İngilizler için bundan sonra gerileme süreci de böylece başlamış oldu. Bu süreç, Vikingler'in XI. yüzyılın başlarında ülkenin tamamını ele geçirmesiyle neticelendi ve Danimarka Kralı Knud aynı anda İngiltere, Norveç ve Danimarka kralı oldu. Ancak bu dönemde daha önce gelip İrlanda'ya yerleşen Normanlar'ın istilâsı başladı. Normanlar 1066'da İngiltere Kralı Harold'u mağlûp ederek ülkeye hâkim oldular. İngiltere toprakları Norman kökenli aristokratlara (lordlar) paylaştırıldı ve bir çeşit feodalite dönemi başladı. İngilizler zamanla yönetimden tamamen uzaklaştırıldı. İdarî dil Latince oldu. Kilise ve piskoposlar da lordlarla aynı şartlarda yükümlülük karşılığında toprak sahibi olmaya başladılar. İngiltere Kilisesinde bir düzenlemeye gidildi. Canterbury merkez oldu. 1135'te Kral I. Henry vâris bırakmadan ölünce yeğeni Stephen tahta el koydu.

1154'te tahta geçen II. Henry, yönetim reformu gerçekleştirerek krallığın bütün ülke topraklarında hâkimiyetini sağladı. 1189'da II. Henry'nin ölümü üzerine tahta I. Richard (Arslan Yürekli) geçti. On yıllık saltanatı dönemine damgasını vuran Haçlı savaşları yüzünden Richard ülkesinde ancak altı ay kadar kalabildi. Bu dönemde İngiltere Richard'ın yetki verdiği bir kurul tarafından yönetildi. Richard'ın Fransa'da savaşırken ölmesinin ardından yerine oğlu John geçti (1199). Kral John, Canterbury başpiskoposluğunun tayini meselesinde papa ile anlaşmazlığa düşünce Papa III. Innocentius John'u aforoz etti. Ancak John, bir süre sonra ülke içinde kendisine karşı bir ayaklanma söz konusu olunca tahtını korumak için papanın arzularını kabul ettiğini bildirerek destek istedi. Bu sırada John'a karşı harekete geçen bazı lordlar ve piskoposlar, kendi feodal haklarını garanti altına alan bir belge hazırlayarak John'u sıkıştırdılar. Nitekim kral, 15 Haziran 1215'te Magna Carta olarak tarihe geçen bu belgeyi imzalamak zorunda kaldı. Fakat çok kısa bir müddet sonra tarafların bu sözleşmeyle ilgili sorumluluklarını yerine getirmemesi üzerine İngiltere'de uzun süren bir kargaşa ve iç savaşlar dönemi başladı.

I. Edward'ın saltanatı boyunca (1272-1307) ülke içinde genel anlamda istikrar tekrar sağlandı. Bunun sonucu olarak Edward döneminde yönetime toplum temsilcilerinin katılımı, müesseseleşme, sistemli vergi ve hukuk alanında ciddi mesafeler alındı. Devletin işleyişinde bir gelenek oluşmaya başladı. Ancak krallık ile feodal lordlar arasındaki gerginlik bir türlü giderilemedi. Diğer taraftan XIV. yüzyılın ortalarında beliren veba salgını büyük bir nüfus kıyımına sebep oldu. Aynı şekilde Kıta Avrupası Avrupa'da 1337'de başlayan Yüz Yıl Savaşının getirdiği ekonomik zorluklar da söz konusu olunca ülkede işsizlik ve fakirlik had safhaya ulaştı. 1381'de patlak veren büyük köylü ayaklanması zorlukla yatıştırıldı. Bu döneme damgasını vuran gelişmelerden biri de dinî karışıklıklardır. Oxfordlu John Wycliffe, feodal yapı ve kilise hiyerarşisine karşı çıkan siyasî görüşleriyle ülke içinde çalkantılara yol açtı ve reform hareketine giden süreçte önemli rol oynadı.

İngiltere, XV. yüzyılın ortalarında otuz yıl kadar süren taht mücadelesine sahne oldu. 1485'te Lancaster Hanedanı'nın son vârisi Henry Tudor'un (VII. Henry) hâkimiyetini tesis etmesiyle İngiltere'de Tudorlar dönemi başladı. Ekonomik canlanma ve gelişen ticaret, ülkede eğitim ve kültür hamlesinin başlatılmasına katkıda bulundu. Pek çok kilise ve devlet okulu açıldı. Cambridge ve Oxford üniversitelerinin kolejleri faaliyete başladı. Matbaanın kullanılmasıyla kitap ve okur yazar sayısında artışlar kaydedildi. Standart İngilizce yaygınlaştı.

İngiltere, aynı zamanda Avrupa'nın önemli ve nüfuzlu bir devleti olarak uluslararası olaylara müdahale etmeye başladı. Bu sırada Avrupa'da başlayan reform hareketi bütün sarsıntılarıyla devam etmekteydi. Kral VIII. Henry'nin kendine bir erkek vâris doğurmayan Kraliçe Catherine'dan boşanarak yeniden evlenmek istemesi papalıkla arasının açılmasına sebep oldu. Papa bu boşanmayı onaylamayınca ilişkiler koptu ve Henry 1534'te kendisini İngiltere Kilisesi'nin başı ilân ederek bütün kilise mallarına el koydu. Böylece İngiltere'de Protestanlık hâkimiyeti başlamış oldu. Henry'den sonra dokuz yaşında tahta geçen VI. Edward'ın (1547-1553) on altı yaşında ölmesiyle onun yerine geçen Kraliçe I. Mary (1553-1558) bir ara tekrar Katolikliğe dönüş için baskı uyguladıysa da halkın direnişiyle karşılaştı.

1558'de tahta geçen I. Elizabeth döneminde başlayan deniz aşırı sefer ve keşifler İngiltere'nin itibarını ve ticaret hacmini arttırdı. Uzakdoğu ve Asya ile ticaret yapmak üzere Doğu Hindistan Şirketi () kuruldu. İspanya'ya karşı Fransa ile anlaşma yapılarak geleneksel düşmanlığa son verildi ve dünya ticaretinde Hollanda, İspanya ve Portekiz ile rekabete girişildi. I. Elizabeth dönemi İngiltere'si yetiştirdiği Shakespeare, Spencer, Bacon, Marlowe gibi yazar ve düşünürlerle de dikkat çekti.

I. James (1603-1625) ve onu takip eden I. Charles (1625-1649) Avam Kamarası'nın yetkilerine müdahale edince yeniden huzursuzluk başladı; Anglikan kilisesinin İskoçya Presbiteryen kilisesi doğrultusunda faaliyet göstermesi kararına karşı duyulan tepki Otuz Yıl Savaşı'nın getirdiği ekonomik sıkıntılarla birleşti ve 1642'de kralcılarla parlamento destekleyicileri arasında iç savaş başladı. Oliver Cromwell liderliğindeki parlamento taraftarları bu savaştan galip çıktılar (1648). Kral I. Charles idam edildi. Protestanlık resmî mezhep olarak kabul edildi. İlk yazılı anayasa mahiyetinde bir metin hazırlanarak "protektorluk" denilen bir idare tarzı benimsendi. "Cromwell Cumhuriyeti" olarak adlandırılan bu dönem uzun sürmedi ve tekrar krallık yönetimine geçilmesi kararlaştırıldı. Sürgünde bulunan Stuart Hanedanından II. Charles İngiltere'ye dönerek tahta geçti (1660).

"Restorasyon" olarak adlandırılan bu dönemde II. Charles parlamento ile uyumlu çalıştı. Anglikan kilisesinde yeni bir yapılanmaya gidildi. Parlamentonun baskısıyla Protestanlar'ın dışındakilerin yüksek makamlara getirilmesi yasaklandı. II. Charles'ın yerine geçen II. James, ülkeyi Katolik yapmak gayretiyle Protestanlar'a karşı şiddetli bir tasfiye hareketine girişti. Oluşan tepki üzerine II. James Fransa'ya kaçmak zorunda kalınca damadı Hollandalı Stadhouder William 1689'da İngiltere kralı oldu. Parlamentoda alınan bir kararla hükümdarlık William ve karısı II. Mary tarafından birlikte deruhte edilecekti. Bu gelişmeler İngiltere tarihinde bir dönüm noktası olarak değerlendirilir ve "kansız ve muhteşem devrim" adıyla anılır. Böylece üstünlüğünü ortaya koyan parlamento, aynı zamanda hükümdarı denetim altına alan "Haklar Beyannamesi" ile ülkede yeni bir idare tarzını, meşrutî monarşiyi başlattı. Kralların Katolik olmaması kanunlaştı.

1702'de tahta geçen Mary'nin kardeşi Kraliçe Anne'in saltanatında, 1603'ten beri aynı krala tâbi olan İskoçya ve İngiltere'nin yönetimleri Birleşik Krallık adıyla tek çatı altına alındı. Bu durum ülkenin askerî ve ekonomik açıdan güçlenmesini sağladı. Diğer taraftan parlamentoda bir gelenek oluşmuş, düzenli yapılan seçimlerde tüccar ve sanayicilerin desteklediği Whig Partisi ile büyük toprak sahiplerinin desteklediği Tory Partisi en büyük iki güç olarak ortaya çıkmıştır.

File:Palace of Westminster, London - Feb 2007.jpg|11. yy

1066 yılında Kuzey Fransa'yı (Normandy) elinde bulunduran ve aslen bir Viking krallığı olan ancak Hristiyan-Fransız kültürüne asimile olan Normanlar, Fatih William (William the Conqueror) liderliğinde denizi geçerek İngiltere'yi fethetmiştir. Normanların kendilerini Fransız olarak görmeleri bir taraftan ülkenin Kıta Avrupası ile yakınlaşmasını sağlarken diğer taraftan Normanların sık sık Fransa'daki topraklarını artırma çabası nedeniyle Fransa'da çok sayıda savaşa girişmesine neden olmuştur. Norman hakimiyeti kralın tüm ülkede geniş toprakların sahibi olmasına imkân tanıması yönüyle merkezi otoriteyi güçlendirmiş ve bu yönü ile İngiltere'yi çağının diğer Avrupa ülkelerinden ayrı kılmıştır.

XII. yüzyıl

3.3. Magna Carta ve Parlamentonun Doğuşu (1066-1265)

File:Ripon Cathedral Rood Screen, Nth Yorkshire, UK - Diliff.jpg|12. yy File:Lincoln Cathedral Chapter House.jpg File:Ely Cathedral High Altar, Cambridgeshire, UK - Diliff.jpg

Merkezi otoritenin güçlendiği İngiltere'de bazı krallar söz konusu gücü yerinde kullanarak ülkeyi iyi bir şekilde yönetirken bazıları ise gücünü kötü kullanmıştır. Örneğin 1154-1189 yılları arasında hüküm süren Kral II. Henry, kendinden önceki Kral Stephan'ın dönemindeki iç savaşın 17 yaralarını sarmış ve sonrasında jüri ve dönüşümlü olarak çalışan yargıçlar sistemi ile iyi işleyen bir adalet sisteminin temellerini atmıştır. II. Henry'nin oğlu I. Richard (Aslan Yürekli Richard) döneminde de ülke sevilen bir kral önderliğinde askeri başarılar elde etmiştir. Öte yandan Richard öldükten sonra tahta çıkan Richard'ın kardeşi Kral John döneminde ise (1199-1216) Fransa ile başarısız ve ülkeyi mali açıdan sıkıntıya sokan savaşlar yapılmış ayrıca Papalık ile yaşanan sorunlar neticesinde Papalık ülkeyi vergiye bağlamıştır. Daha fazla gelir için 18 baronların topraklarına el koymaya başlayan John'un bir de geleneksel olarak kralın bakımını üstlenmesi gereken yetim kalmış aristokrat kızları, para karşılığında, zengin ancak asil olmayan tüccarlarla evlendirmesi John'a karşı asil aileler içerisinde büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştır. John'un son olarak Fransa'da bir diğer savaşta daha yenilmesi üzerine büyük bir baron isyanı başlamıştır. 1215 yılında, başarılı olan isyan neticesinde dünya anayasa ve demokrasi tarihinde önemli bir yeri olan Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Fermanı) imzalanmıştır. Baronların feodal haklarının genişletilmesi şeklinde özetlenebilecek ve günümüz standartlarında demokratik olarak nitelendirilebilecek neredeyse hiçbir unsur barındırmayan Magna Carta'nın asıl önemi kralın yetkilerinin kısıtlanabileceği düşüncesini yerleştirmesidir. 19 Ayrıca Magna Carta'da bir takım yetkileri eline alan Baronlar Konseyi, Parlamentonun çekirdeğini oluştururken Magna Carta ile getirilen yeni vergi koyulurken Baronlar Konseyinin onayının alınması kuralı da modern Parlamentoların bütçe hakkının temelini oluşturmuştur.

XIII. yüzyıl

File:Lincoln Cathedral Presbytery, Lincolnshire, UK - Diliff.jpg|13. yy File:Corpus Christi College Chapel 1, Cambridge, UK - Diliff.jpg

Söz konusu iç savaş Kral Stephan ve taraftarları ile Stephan'ın kuzeni olan ve tahtın oğluna (II. Henry'ye) ait olduğunu iddia eden Kral I. Henry'nin kızı Matilda ve taraftarları arasında yaşanmıştır. Stephan'ın oğlunun hayatını kaybetmesi sonrasında Stephan, kendi ölümünden sonra Matilda'nın oğlu II. Henry'nin tahta geçmesini kabul edince iç savaş sona ermiştir. 190

1215 yılında ilan edilen Magna Carta ile kurulan Baronlar Konseyi'nden dünyanın ilk Parlamentosuna giden olaylar zinciri 1258 yılında başlamıştır. 1216 yılında Kral John'un yerine geçen oğlu III. Henry, 1258 yılına değin Fransa'daki kaybedilen toprakları geri almak için pahalı ve başarısız savaşlar yürütmüş ve elde kalan toprakları da kaybetmiştir. Pek çok lorda göre Henry ayrıca Papalığın İngiltere'nin çıkarlarına hizmet etmeyen taleplerine çokça boyun eğmiştir. Bu dönemde III. Henry, kendinden sonra tahta geçmesini istediği ikinci oğlunun taht hakkını garantilemek istemesi ve Papalığın yönlendirmesi üzerine Sicilya'da bir savaşa dahil olmuş ve bu da başarısızlıkla sonuçlanmış, ülkenin artan borcu daha da yükselmiştir. Söz konusu son gelişme neticesinde bir isyan başlamış ve kralın kız kardeşi Eleanor'un eşi Simon de Montfort'un da aralarında bulunduğu Baronlar Konseyi söz konusu durum üzerine kendi yetkilerini artıran yeni bir düzen oluşturarak ülke yönetimini eline almıştır. Ancak 1261 yılında Baronlar Konseyi kendi içerisinde uyumsuzluklar göstermiş ve papa tarafından hukuk dışı ilan edilmiştir. Bunun üzerine kralın büyük oğlunu evlat edinen ve onun üzerinden tahtı ele geçirmeye çalışan Montfort önderliğinde yeni bir isyan başlamıştır. 1264 yılında başarılı olan isyan neticesinde Baronlar Konseyi Montfort başkanlığında daha geniş yetkilerle tekrar kurulmuştur. Diğer baronların muhalefetinden çekinen Montfort, rejiminin meşruiyet tabanını güçlendirmek için kırsal kesimlerden (shires) şövalyeleri (knights) ve kasabalardan (towns) belirli bir geliri olan sıradan insanlar arasından bazı temsilcileri (burgesses) de konseye dâhil etmiştir. Bu noktadan sonra söz konusu yapı günümüz Parlamentosuna benzer bir yapı almaya başlamıştır ve 1265 tarihi bu nedenle Parlamentonun doğuşu olarak sayılabilir. 20 Montfort, Parlamentonun yetkisinin kralın yetkisinin ötesinde olduğunu iddia etmeye başlamıştır. 1265 yılında kralın kağıt üzerinde evlat edinilmiş ancak uygulamada tutsak olan büyük oğlu Edward sonradan tutsaklıktan kurtulup Montfort'u yenerek kontrolü 21 eline almıştır. Her ne kadar olaylar Parlamentonun üstün konumunu yitirmesiyle sonuçlanmışsa da Parlamento bir kez kurulmuştur ve bundan sonra yüzyıllar içerisinde yavaş yavaş gücünü artıracaktır.

I. Edward, gücü ele geçirdikten sonra Parlamentoyu kapatmak yerine onu etkin bir şekilde kullanmayı seçmiştir. Yeni vergilerin, halkın ya da en azından asillerin ve burjuvanın rızasına dayalı olarak Parlamento tarafından konulması ülkede iç savaş riskini azaltmış, baronlardan gelen muhalefet toplumun daha alt kesimlerinden gelen destekle dengelenebilmiştir. Ayrıca baronların de facto güçleri nedeniyle Parlamentodaki özgül ağırlıkları yönetimden dışlanmışlık hissetmemelerini de sağlamıştır. Bu dönemde Parlamento büyük oranda, asilzadelerden, kilise görevlilerinden, kralın davet ettiği kişilerden ve az sayıda burjuva tarafından seçilen kişilerden oluşmaktadır. Şövalyeler ve kasaba temsilcileri (burgesses), zamanla Avam Kamarası (House of Commons) haline gelirken baronların ve toprak yönetimine haiz kilise görevlilerinin (bishops) oluşturduğu yapı ise Lordlar Kamarası (House of Lords) haline gelmiştir. Bu erken dönemde Parlamento vergi koymanın yanında yüksek mahkeme vazifesi görmeye başlamış ayrıca dilekçe hakkının kullanıldığı merci halini almıştır. 22

3.4. Parlamentonun Yükselişi ve Şanlı Devrim (1265-1688)

XIV. yüzyıl

Parlamentonun kurulduğu 1265 yılından 1642'deki iç savaşa değin ülkede siyasi tarihe ve Parlamentonun güçlenmesine ilişkin olarak yaşanan en önemli gelişmeler 1281'de Galler'in fethi ve ilhakı 23 (resmi birleşme 1536'da gerçekleşmiştir); 1337 yılından 1453 yılına değin süren, Fransa tahtını ele geçirmek için yapılan ve başarısızlıkla sonuçlanan yüzyıl savaşları; İskoçya'nın ülkeye ilhakı amacıyla yapılan ancak başarısız olan savaşlar; 1348 yılında başlayan ve ardından zaman zaman tekrar eden ve Kara Ölüm (Black Death) olarak da bilinen büyük veba salgını ve bu salgın nedeniyle nüfusun %40 civarında azalışının etkileri; nüfus azalışı ile ücretlerin yükselişi ve bu yükselişin Parlamentoyu elinde bulunduran toprak sahiplerince kanun eli ile bastırılmasının sonucunda çıkan 1381 köylü isyanı ve toprak sahiplerinin köylülere daha fazla özgürlük verilmesinin kendi çıkarlarına olduğunu fark etmeleri; Parlamentosu]]nun dilinin Fransızca'dan İngilizceye çevrilmesi ve aristokrasinin İngilizleşmesi; (1362) Rönesans'ın İngiliz kültürel hayatını etkilemesi; matbaanın (ve kutsal kitabın okunması gereksinimi ile Protestanlığın) okur yazarlık oranını artırıcı etkisi, Parlamentonun -özellikle ülkenin içişleri ile ilgilenmekten çok savaşlarla ilgilenen III. Edward döneminde- ülke yönetiminde artan şekilde etkinlik kazanması; 1455-1485 yılları arasında taht mücadelesi sebepli Güllerin Savaşı isimli iç savaş ve sonrasında İngiliz ve Galler asıllı Tudor Hanedanının tahtı ele geçirmesi; 1534'te Üstünlük Kanunu () ile İngiliz Kilisesinin Roma Katolik Kilisesinden ayrılması; Protestanlığın ülkede hızla yayılması; 1588'te Papalığın kışkırtması ve tahtta hak iddiasıyla ülkeyi işgale gelen İspanyol Armadası'nın mağlup edilmesi; 1603 yılında son Tudor monarkı I. Elizabet'in ölümü ile İskoç ve İngiliz tahtlarının I. James‘te birleşmesi ile İskoçya ile birleşme ve İskoç asıllı Stuart Hanedanının başlaması; İrlanda'nın işgalinin tamamlanması ve 4 Kasım 1605'te Katoliklerin, kralı ve Parlamentoyu havaya uçurma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması olarak sıralanabilir. Söz konusu olaylar içerisinde 1642 iç savaşına gelinen süreçte en önemli olgunun -I. Mary gibi Katolik Monarkların tutumu, Papalığa olan nefret, İspanyol Armadasının işgal tehdidi ve özellikle İskoçya'da olmak üzere kilisenin topraklarını ele geçirenlerin bunları ellerinden kaybetmek istememeleri gibi çok sayıda nedenle- yükselen Katolik düşmanlığı ve korkusu olduğu söylenebilir. 24

File:Lincoln Cathedral Presbytery, Lincolnshire, UK - Diliff.jpg|14. yy File:Corpus Christi College Chapel 1, Cambridge, UK - Diliff.jpg

XV. yy

Parlamentonun kuruluşundan günümüze değin Parlamentonun gücündeki en dramatik artış ve günümüzde parlamenter sistem olarak adlandırılan sisteme geçişteki en önemli eşik şüphesiz İngiltere'nin mutlak monarşiden önce cumhuriyete, sonra tekrar mutlak monarşiye ve son olarak da Şanlı Devrim () ile anayasal monarşiye geçtiği 1642 İngiliz iç savaşı ile başlayan olaylar silsilesidir.

Dosya:October plenty.jpg|15. yy File:St Albans Choir 2, Hertfordshire, UK - Diliff.jpg

1639 ve 1640 yıllarında İskoçya'da çıkan isyan konusundaki başarısızlığı ve uyguladığı yüksek vergiler nedeniyle popülaritesi azalmış olan Kral I. Charles'ın hüküm sürdüğü 1641 yılında ağır vergiler ve yükselen Katolik karşıtlığı nedeniyle İrlanda'da da isyan çıkmıştır. 1642 yılında çıkan iç savaşın nedeni de, söz konusu isyanı bastıracak kuvvetlerin komutasının bir Katolik olan Fransız Prensesi Henrietta Maria ile evli olan ve pek çok nedenle saygınlığını yitirmiş olan kralda mı yoksa Parlamentoda mı olması gerektiği tartışmasıdır. Ülke Parlamento yanlıları (Parliamentarians) ve kral yanlıları (Royalists) olarak ikiye bölünmüştür. Bir birinden kanlı iki safhada gerçekleşen savaş sonunda 1649 yılında komutan Oliver Cromwell önderliğindeki Parlamento yanlıları savaşı kazanmıştır. Savaş sonunda devrik kral vatana ihanetten suçlu bulunmuş ve kafası kesilerek idam edilmiştir. Sonrasında İskoçya ve İrlanda'daki isyanlar da bastırılmıştır. Bu dönemden sonra öncelikle bir cumhuriyet olarak Parlamento tarafından yönetilen ülke, 1653 yılında Cromwell'in Parlamentoyu kapatması ve Lord Protector ünvanı ile ülkeyi yönetmesinin ardından Cromwell tarafından yönetilen bir askeri diktatörlük halini almıştır. Cromwell'in yönetimi sırasında en büyük sorun meşruiyet olmuş ve bu sorunu aşmak için Cromwell, kendi görüşleri doğrultusunda hareket eden yeni bir Parlamento oluşturmaya gayret etmiş ancak oluşturulan Parlamento başarılı olamamıştır. Cromwell'in 1658'de ölümünün ardından ilk olarak oğlu yönetimi devralmışsa da diğer askeri liderler üzerinde etkili olamadığından başarılı olamamış ve sonunda, öldürülen kral I. Charles'ın oğlu, II. Charles olarak tahta çıkarılmıştır. 25

XVI. yy

File:St John's College Chapel, Cambridge, UK - Diliff.jpg|16. yy File:Worcester Cathedral Nave, Worcestershire, UK - Diliff.jpg File:Chester Cathedral Choir, Cheshire, UK - Diliff.jpg

II. Charles'ın Katoliklere karşı yumuşak tutumu, dış politikada Katolik Fransa ile birlikte hareket etmesi ve gayri meşru çocukları dışında çocuğu olmayan II. Charles'ın varisinin bir Katolik olan kardeşi James olması, aynı yıllarda nükseden kara ölüm salgını ve büyük Londra yangınının karamsar etkisi ve daha da artan Katoliklik korkusu ile de birleşince ülke bir kez daha ikiye ayrılmış ve 1678-1681 yılları arasında Dışlama Krizi (Exclusion Crisis) olarak adlandırılan dönemde bir kez daha iç savaşın eşiğine gelinmiştir. Kriz, Katolik olan James'in kral olup olamayacağına ilişkin görüş ayrılığı üzerine olmuştur. Taraflardan ilki Whig'ler (whigs) olarak adlandırılan ve sonradan Liberal Partiyi oluşturacak olan gruptur. Whig'ler, James'in kral olamayacağını savunurken Tori'ler (Tories) olarak adlandırılan grup ise taçtaki istikrarın dini görüş farklılığından daha önemli olduğunu savunan ve sonradan Muhafazakâr Partiyi oluşturacak olan gruptur. Görüş ayrılığı Tori'lerin görüşü doğrultusunda savaşsız bir şekilde çözümlenmiş ve 1685 yılında kralın ölümü sonrasında Katolik James, Kral II. James olarak tahta çıkmışsa da sonrasında Katolik düşmanlığı tekrar baskın çıkmış ve Whig'ler ile bir kısım Tori'lerin daveti üzerine James'in kızı Mary ile Mary'nin eşi ve aynı zamanda James'in yeğeni olan Hollandalı Prens William (William of Orange), 1688 yılında ülkeye gelerek kansız bir devrim ile kral ve Kraliçe ilan edilmiştir. Söz konusu devrim İngiliz tarihinde Şanlı Devrim (Glorious Revolution) olarak adlandırılmaktadır. Şanlı Devrim sonrasında Haklar Bildirgesi (Bill of Rights) kabul edilerek Parlamentonun kral karşısındaki kesin üstünlüğü sağlanmış, Parlamentonun onayı olmaksızın vergi çıkarmak ya da mevcut vergileri artırmak kesin olarak imkânsız hale gelmiş, kralın sürekli asker tutması yasaklanmış, kralın Parlamentonun çıkardığı yasaları veto etmesi sınırlandırılmış, kürsü dokunulmazlığı getirilmiş, dini hoşgörü prensibi 27 kabul edilmiş ve ifade özgürlüğü genişletilmiştir. Söz konusu olaydan sonra İngiltere, tarihteki ilk anayasal monarşi haline gelmiştir.

XVII. yy

Dosya:St Stephen Walbrook Church Interior 1, London, UK - Diliff.jpg|17. yy Dosya:St Paul's Cathedral Nave, London, UK - Diliff.jpg Dosya:St Bride's Church, London - Diliff.jpg File:Emmanuel College Front Court, Cambridge, UK - Diliff.jpg File:New College Chapel Interior 2, Oxford, UK - Diliff.jpg

1688'deki Şanlı Devrim sonrasında hem Parlamentosu]] hem de İngiltere gün geçtikçe güç kazanmıştır. Başlangıçta uzun yıllar kralın yürütmeye ilişkin yetkileri devam etmiş olsa da zaman içerisinde Parlamento yasama görevinin yanında yürütmeyi de kendi içinden çıkararak tacı mutlak anlamda sembolik bir role geriletmiştir. Söz konusu gelişme kabinenin kralın kontrolünden çıkarak yeni bir makam olan Başbakanın (prime minister) kontrolüne geçmesi ve zamanla Parlamento içinden çıkan ve onun güvenini alan Başbakanın hem yürütmeyi hem de büyük oranda yasamayı kontrol etmesi sonucunu doğurmuştur.

Bölgede Stonehenge ve Avebury gibi Mezolitik, Neolitik ve Tunç Çağı'ndan çok sayıda kalıntı bulunuyor. Demir Çağı'nda, Firth of Forth'un güneyindeki tüm Britanya, güneydoğudaki bazı Belgic kabileleri (örneğin Atrebates, Catuvellauni, Trinovantes, vb.) dahil olmak üzere Britonlar olarak bilinen Kelt halkı tarafından iskan edildi.

[[Dosya:Franks_Casket_front.jpg|küçükresim|sol|250px|Angklo Sakson rünleriyle kaplı Franks Casket

1066'da Normanlar ve onların Breton müttefikleri İngiltere'yi kuzey Fransa'dan işgal etti. İngiltere'yi fethettikten sonra, Galler'in büyük bir bölümünü ele geçirdiler, İrlanda'nın çoğunu fethettiler ve İskoçya'ya yerleşmeye davet edildiler, her ülkeye Kuzey Fransız modeli ve Norman-Fransız kültürü üzerine feodalizm getirdiler.[76] Anglo-Norman yönetici sınıfı, yerel kültürlerin her birini büyük ölçüde etkiledi, ancak sonunda asimile oldu.[77] Müteakip ortaçağ İngiliz kralları Galler'in fethini tamamladı ve İskoçya'yı ilhak etmek için başarısız girişimlerde bulundu. 1320 Arbroath Bildirgesi ile bağımsızlığını ilan eden İskoçya, bundan sonra İngiltere ile neredeyse sürekli bir çatışma içinde olmasına rağmen bağımsızlığını sürdürdü.

1066'da bir Norman seferi İngiltere'yi işgal etti ve fethetti. Fatih William tarafından kurulan Norman hanedanı, Anarşi olarak bilinen veraset krizi döneminden (1135–1154) önce yarım yüzyıldan fazla bir süre İngiltere'yi yönetti. Anarşinin ardından İngiltere, daha sonra Fransa Krallığı üzerindeki iddiaları miras alan bir hanedan olan Plantagenet Hanedanı'nın yönetimine girdi. Bu dönemde Magna Carta imzalandı. Fransa'daki bir veraset krizi, her iki ulusun halklarını içeren bir dizi çatışma olan Yüz Yıl Savaşı'na (1337-1453) yol açtı. Yüz Yıl Savaşları'nın ardından İngiltere, kendi ardıllık savaşlarına bulaştı. Güllerin Savaşları, Plantagenet Hanedanı'nın iki kolunu, York Hanedanı ve Lancaster Hanedanı'yla karşı karşıya getirdi. Lancastrian Henry Tudor, Güller Savaşı'nı sona erdirdi ve 1485'te Tudor hanedanını kurdu.

Tudors ve sonraki Stuart hanedanlığı altında İngiltere bir sömürge gücü haline geldi. Stuart'ların yönetimi sırasında, Parlamenterler ve Kraliyetçiler arasında İngiliz İç Savaşı de dahil olmak üzere bir dizi savaş gerçekleşti, bu da Kral I. Charles'ın (1649) infazı ve bir dizi cumhuriyetçi hükümetin kurulmasıyla sonuçlandı - ilk olarak, Parlamenter cumhuriyet olarak bilinen bir Parlamenter cumhuriyet. İngiltere Topluluğu (1649-1653), daha sonra Oliver Cromwell'in altında Protektora (1653-1659) olarak bilinen bir askeri diktatörlük. Stuartlar, 1660'ta restore edilmiş tahta geri döndüler, ancak din ve iktidarla ilgili devam eden sorular, Şanlı Devrim'de (1688) başka bir Stuart kralı James II'nin tahttan indirilmesiyle sonuçlandı. 16. yüzyılda Galler'i VIII. İngiltere'de başlayan Sanayi Devrimi'nin ardından Büyük Britanya, kayıtlı tarihin en büyüğü olan bir sömürge imparatorluğuna hükmetti. 20. yüzyılda, esas olarak Büyük Britanya'nın iki Dünya Savaşı'ndaki gücünün zayıflamasının neden olduğu bir dekolonizasyon sürecinin ardından, imparatorluğun denizaşırı topraklarının neredeyse tamamı bağımsız ülkeler haline geldi. Bununla birlikte, 2021 itibarıyla, kültürel etkisi birçoğunda yaygın ve derindir.

Kaynakça

Orijinal kaynak: ingiltere tarihi. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

  1. ; ; "Afrika dışında ilk ayak izleri Norfolk'da keşfedildi" . (2014). BBC News.'den alıntı 7 Şubat 2014.

  2. Stenton, Frank. "Anglo-Saxon England". OUP, 1971

Kategoriler